sayfalar

27 Mart 2013

Tıp Tarihinde Kadının Yeri










Antik Dönemde Kraliçe Hekimler

Tıp tarihi, başarılı yüzlerce erkek hekimden bahsetse de, tarihte ilk hekimler aslında kadınlardır. Tarihte tıbbın babaları sayılan Yunanlı doktorlar aslında bitkiler ve ameliyat tekniklerine dair bilgilerini kadınlardan öğrenmiştir.
Antik kültürlerde tıbbın kadınlara bahşedilmiş bir imtiyaz olduğuna inanılır ve tıbbın anası olarak adlandırılan kraliçe hekimler hastalara şifa dağıtırdı.

Merit Ptah
Mısırlı Merit Ptah (M.Ö. 2700)
Kraliçe Shubad  (M.Ö. 2500)‏
Mentuhutep (M.Ö. 2300)
Hatshepsut (M.Ö. 1500)
Kraliçe Kleopatra VII (M.Ö. 69)‏


Kraliçe Shubad

Antik döneme ait saptanabilen ilk kadın hekim Mısırlı Merit Ptah’dır. Ptah’ın resmi Step Saqqara piramidinin yanındaki mezarda bulunmuştur. Merit Ptah’ın başrahip olan oğlu annesini baştabip olarak ilan etmiştir. Bunu takiben saptanabilen ilk kadın hekimlerden bir diğeri ise kraliçe Shubad’dır. Sümer-Ur kraliçesi Shubad’ın mezarında taş ve bronzdan yapılmış cerrahi aletler bulunmuştur. Kraliçe Shubad’ın ölümden sonraki hayatında kullanabilsin diye bu cerrahi aletler ile birlikte gömülmüştür. 

Mentuhutep
Hastalara şifa dağıtan diğer Mısırlı kadın hekimler ise sırasıyla kraliçe Mentuhutep ve kraliçe Hatshepsut’dur. Kraliçe Hatshepsut döneminde Mısırda, Heliopolis’de saltanat dışındaki kadınların da tıp eğitimi aldığı saptanmıştır. Aristo’nun öğrencisi olan Büyük İskender Mısır’da İskenderiye kentini kurduktan sonra burada ilk tıp okulu M. Ö. 300 yılında kurulmuştur. Bu okulun ilk hocaları antik Yunanistan’ın en önemli hekimleri olan Herophilos ve Erasistratus’dur. Bu dönemde ataerkil bir devlet anlayışına sahip olan antik Yunan’da kadınların hekimlik yapması ve tıp okuması yasaktı. 
Bu yasağa şiddetle karşı çıkan ve hayatının en büyük ideali hekimlik olan Agnodice (Doğum: M. Ö. 300) babasının da desteği ile saçını keserek erkek kılığında İskenderiye tıp okuluna girer ve burada Herophilos’un öğrencisi olur. Tıp eğitimini tamamladığı dönemlerde Atina sokaklarında gezerken doğum sancısı çeken bir kadının çığlıklarını duyar ve doğum yapan kadının yanına koşarak yardım teklif eder ancak Agnodice’in erkek olduğunu düşünen kadın onun kendisine dokunmasını istemez. Bunun üzerine Agnodice kıyafetlerini kaldırarak kendisinin kadın olduğunu kanıtlar ve kadına doğum yaptırır. Zamanla kadınların arasında yayılan bu hikâye nedeni ile tüm kadınlar Agnodice’in üzerine üşüşür ve çok aranan bir doktor olur.  Diğer erkek doktorlar bu durumu kıskanır ve tercih edilmemenin verdiği hırsla Agnodice’i jigolo olmakla ve kadın hastaları baştan çıkarmakla suçlarlar. Ayrıca kadınların Agnodice’i görmek için yalandan hasta olduklarını öne sürerler. Bu suçlamalar ile mahkemeye çıkarılan Agnodice halk mahkemesi önünde Atina’nın önde gelen adamları tarafından mahkûm edilir ve idam cezası alır. Hayatını kurtarabilmek adına Agnodice gerçek cinsiyetini açıklar. 

Bu defa da kadın olarak tıp eğitimi aldığı ve hekimlik yaptığı için ölüm cezasına çarptırılır. Ancak başta mahkûmiyet kararını veren yargıçların eşleri olmak üzere tüm kadınlar ayaklanır ve kocalarına kendi düşmanları mı olduğunu sorarak kendilerine şifa dağıtan Agnodice’in öldürülmemesi gerektiğini ve Agnodice’in ölmesi halinde tüm kadınların da onunla birlikte ölüme gideceklerini söylerler. Kalabalığın ve eşlerinin baskısına dayanamayan yargıçlar Agnodice’i mahkûm etmekten vazgeçerler ve bu tarihten itibaren “kadınlara bakmak" şartıyla kadınların da hekimlik yapmasına izin verilir. Böylece Agnodice tarihte ilk jinekolog olarak ismini yazdırır.

Aspasia
Bunu takip eden yıllarda antik Yunan’da başka kadınlarında hekimlik yaptıklarına dair kaynaklar mevuttur. M. Ö. 150 civarında Corinth (Atina’nın 78 km Güney Batısında) şehrinin kuşatılması sonucu esir düşen hekim kadınlar İtalya’ya götürülmüştür.
Amida’lı (şimdiki Diyarbakır)  Aëtius 6. yüz yılda yazdığı Tetrabiblion” adındaki tıp kitabında yunanlı kadın cerrah Aspasia’nın (M. Ö. 150) cerrahi tekniklerini anlatmıştır. Aspasia’nın cerrahi tekniklerini anlatan bu metinler 11. yüzyıla kadar ana kaynak olarak kullanılmıştır.
Daha önceden keşfedilmemiş olan ortaçağ Arap metinlerini bulan Mısır bilimcisi Okasha El Daly (University College London, Egyptologist) bu belgeleri mısır bilimi bilgileri ile birlikte analiz etmiştir. Bu metinlerde kraliçe Kleopatra VII oldukça zeki bir matematikçi, kimyacı ve filozof olarak geçmektedir. Bu bilgiler aslından Kleopatranın bu güne kadar bilinen baştan çıkarıcı imgesinden çok farklıdır.  El Daly, Arapların elinde bizzat Kleopatranın kendi yazdığı metinlerin ve hatta kitapların var olduğunu ve bunların bir kısmının zaman içinde yok edildiğini öne sürmüştür. Özellikle İskenderiye kütüphanesinin
Kleopatra VII
yanması ile birçok eser ile birlikte bunların bir kısmının da yok olduğu düşünülmektedir. El Daly, tarihte kraliçe Kleopatra ile ilgili bu bilgileri veren ilk kişinin Al Masudi (M. S. 896, Bağdat) olduğunu vurgulamaktadır. Al Masudi’nin kitabında Kleopatra bilge ve filozof olarak betimlenmiş ve Kleopatranın tıp ve kozmetik ile ilgili kitaplar yazdığı belirtilmiş. Bu kitaplara ek olarak tıp uygulamaları ile ilgili birçok kitabın Kleopatra tarafından yazıldığı düşünülmektedir.
Ortaçağ Arap yazarlarından Al-Bakri (Endülüs, M. S. 1014) , Yaqut al-Hamawi (Suriye, M. S. 1179),  Ibn Duqmaq (M. S. 809) ve Al-Maqrizi de (Kahire, 1364) kitaplarında kraliçe Kleopatranın mimari projelerinden ne kadar etkilendiklerini yazmışlardır. İskenderiye’de yapılan bu mimari projelerin daha önce hiç görülmemiş projeler olduğu belirtilmiş. Bir diğer çok değerli Arap tarihçi Ibn Ab Al- Hakam (M. S. 1066) antik dünyanın en muhteşem eseri olarak kabul edilen İskenderiye deniz fenerinin Kleopatranın eseri olduğunu öne sürmüştür. El Daly, bu deniz fenerinin sahip olduğu çok büyük lensler ile çok muhteşem bir teleskop olduğunu ve bu fenerin sadece gemilere yol göstermek için değil aslında Mısıra saldıran düşman gemilerini yakmak için kullanıldığı varsayımını ortaya koymuştur.

Bazı Arap kaynakları Kleopatranın saç dökülmesi için bir karışım oluşturduğunu ve hatta jinekoloji konusunda çok sayıda çalışma yaptığını belirtmektedir. Ibn Fatik and Ibn Usaybiah Kleopatranın rahimdeki fetüs gelişiminin evreleri konusunda deneyler yaptığını bildirmiştir. El Daly, tüm bunların dışında Kleopatranın simyacı olduğunu ve sıvıları analiz eden bir alet bulduğunu söylemektedir. Antik mısırda kadınların fen bilimleri konusunda eğitildiği ve doktor olarak çalıştıklarını gösteren yeterli bulgular mevcuttur. Kleopatra ile ilgili bu gerçekler ona düşman olan Romalılar tarafından çarpıtılarak Kleopatranın sadece erkekleri baştan çıkaran seksi bir kadın olduğu imajı çizilmiştir.



DERLEYEN: DR. B. HANDAN ÖZDEMİR

22 Mart 2013

Shakespeare ve Tıp


Shakespeare’in oyunları incelendiği zaman ileri derecede gözlem yeteneğinin yanı sıra o dönem için oldukça yüksek seviyede tıp bilgisine sahip olduğu dikkati çekmektedir. Kimi zaman oyunlarında da saptandığı üzere bir hekimin ancak bilebileceği konulara değinmiş olması Shakespeare’in hekimlik konusunda bilgili olduğunu ve bu konuları araştırdığını düşündürmektedir.  Buna ek olarak henüz o dönemde bile hiçbir hekimin bilmediği bazı hastalıkların bulgularını ve belirtilerini o kadar güzel tanımlamıştır ki, bu inanılmaz başarılı saptamalar Shakespeare’in gözlem yeteneğini şüphesiz ortaya koymaktadır. 
Buna en güzel örnek  Richard II (Oyun II, Sahne III), Troilus and Cressida (Oyun I, Sahne II) ve Henry VI (Oyun IV, Sahne VII) oyunlarındaki parkinson hastalığını anımsatan tarifleridir. Bu oyunlardan birinde (Troilus and Cressida ) Shakespeare’in hastalığı tanımlamak için kullandığı  “shaking in and out”  (içe ve dışa koordine şekilde titreme) deyimi Parkinson hastalığındaki titremeyi tanımlamak için yapılabilecek belki de en güzel tariflerden biridir. Benzer şekilde Shakespeare Richard II oyununda “kolun hapsolması” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Kolun hapsolmasından kasıt ise titremeye bağlı kolun kullanılamaması olarak yorumlanmıştır. Bu deyim de aslında Parkinson hastalığına işaret eden önemli ifadelerden bir tanesidir. İşin ilginç kısmı Shakespeare’in bu oyunlarını sahneye koyduğu yıllarda Parkinson hastalığı bilinmiyordu ve hastalık ancak bu oyunlardan yaklaşık 200 yıl sonra James Parkinson tarafından 1817 yılında Londra’da tanımlanmıştır.

William Shakespeare’in buna benzer şekilde tıp ile ilişkili inanılmaz tanımlamaları 37 oyununda ve sayısız sonesinde yer almaktadır. Bu oyunlarda ve sonelerde yaklaşık 700 tane tıp ile ilişkili diyalog olduğu bildirilmektedir.
Shakespeare’in hekimlik konusunda edindiği bilgilerini, 1585 yılı civarında oyunlarını sahnelemek için geldiği Londra’da edinmeye başladığı tahmin edilmektedir. İlk önce “The Lord Chamberlain’s Men” ve daha sonra “The King’s Men” üyesi olduktan sonra çok sayıda kitap okuma olanağına kavuşmuştur. Öyle inanılıyor ki bu olanak sayesinde Hipokrat (“Aphorismi and prognostica”), Galen (“De usu partium”) ve Celsus (“De Medicina”) gibi antik dönemin büyük hekimlerine ait kitaplara ulaştığı ve oldukça geniş olan tıp bilgisini bu şekilde geliştirmiş olabileceği düşünülmektedir.  Bunu destekleyen ipuçlarını II. Henry oyunu gibi birçok oyunda saptamak mümkündür. Aşağıda II. Henry oyununun bir diyalogunda oyunun kahramanlarından Sir John’nun ilacın yan etkisi ile ilgili bilgiyi Galen’in kitabından okuduğunu belirtmektedir.
 Sir John    This apoplexy is,  I take it, 
                   a kind of lethargy, 

                   ain’t please your lordship…
          
Lord Chief Justice     What tell you me of it?
                                         
                                    Be it as it is
         
Sir John   It hath its origin from much grief, 
    
                from study, and from perturbation of the brain.

      I have read the cause of its effects in Galen.

     It is a kind of deafness.

II Henry, IV  1.2.113-9

Shakespeare’in 1596 yılında Londra’da “Shoreditch” tiyatrosuna yakın olan St. Helen kilisesi civarında oturduğu bilinmektedir. Burası meşhur “Bedlam” (“St Mary of Bethlehem”) akıl hastanesine çok yakın bir bölge olup, Shakespeare’in oyunlarında detaylı bir şekilde tasvir ettiği akıl hastalıkları ile ilgili bilgileri buradaki hastalardan gözlemlediği düşünülmektedir.

Clifford to Bedlam with him, is the man grown mad!” (2 Henry VI 5.1.131).

Shakespeare’in engin tıp bilgisini edindiği kaynaklar konusundaki tüm bu muhtemel varsayımlara ek olarak 1607 yılında Shakespeare’in büyük kızı Susanna,  Montpellier Üniversitesinden tıp eğitimi alarak doktor olan John Hall (1575-1636) ile evlenmiştir. Dr. Hall ile Shakespeare’in karşılaşması 1600 yıllarından sonra olduğu için ve o tarihe kadar Shakespeare hali hazırda medikal temaları içeren çok sayıda oyun yazmış olduğundan damadının bu oyunlarda kullandığı bilgiler ile ilgili bir rolü olmadığı bilinmektedir. Ancak Dr. John Hall ile karşılaştıktan sonra yazdığı “Macbeth” gibi oyunlarda medikal rollerde damadını model olarak kullandığı düşünülmektedir.
Shakespeare’in oyunlarında kullandığı hastalıklar ve bu hastalıklara ait yaptığı inanılmaz tarifleri çok sayıda araştırmanın konusu olmuştur. İlk defa Dr. Charles Bucknill bu konuyu 1860 yılında “Shakespeare’in medikal bilgisi” adı altında tartışmış ve yayınlamıştır.
Bunu takiben Shakespeare’in medikal bilgisi ile ilgili geniş bilgiye yer veren diğer önemli bir çalışma ise Dr. Robert Simpson’un 1959 yılında yayınladığı “Shakespeare ve Tıp” isimli eseridir. Bu eserde Dr Simpson, Shakespeare’in oyunlarında yaklaşık 440 majör medikal referans olduğunu bildirmiştir. Shakespeare’in oyunlarındaki hastalıkların birçoğu benzetme niteliğinde olup bu hastalıklar genelde toplumdaki ahlaki bozukluklara işaret etmektedir.

DERLEYEN: DR. B. HANDAN ÖZDEMİR


William Shakespeare (1564-1616) ve Kraliçe Elizabeth dönemi (1533-1603) Tıp


Edebiyat tarihinde gelmiş geçmiş en iyi drama yazarı ve şairi olarak kabul edilen William Shakespeare dönemine göre çok geniş bir kelime dağarcığına sahipti. Shakespeare,  eserlerinde 29.066 farklı kelime kullanmış olup,  bu kelimelerin 1700 tanesini kendi yaratmıştır. Shakespeare tarafından kullanıma sokulan bu kelimelerin birçoğu bugün günlük kullanıma yerleşmiştir. Örneğin, accommodation (konaklama); aerial (havai), apostrophe (kesme işareti), assassination (suikast), bloody (kanlı) ve countless (sayısız). Dahası, all that glitters isn’t gold (her parıldayan şey altın değildir), break the ice (havayı yumuşatmak), breathe one’s last (son nefesini vermek), it’s Greek to me (Fransız kaldım) naked truth (çıplak gerçek) ve heart of gold (altın kalpli) gibi ifadeleri de dile sokmuştur.
Tıp bilgisi açısından William Shakespeare incelendiği zaman eserlerinden de anlaşılacağı üzere Shakespeare kendi döneminin doktorlarından bile çok daha iyi bir insan gözlemcisi olarak tıp tarihinde de oyunları ile kendine yer bulmuştur.  Shakespeare’in oyunları kendi yaşadığı dönemin gerçek bir hayat aynası olup,  o dönemdeki politikayı, dini, felsefeyi, değer yargılarını ve ilimi yansıtmaktadır. Oyunlarını sergilediği dönem Kraliçe I. Elizabeth dönemi olup,  bu dönem İngiltere’nin altın dönemi olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte altın dönemini yaşayan İngiltere’de standart tıp uygulamaları, aynı dönemdeki Fransa, İtalya ve İspanya ile karşılaştırıldığında oldukça geri kalmıştı. Bu dönemde İngiltere’de tıp eğitimi 14 yıl sürmekte olup, tıp eğitimi Oxford ve Cambridge üniversitelerinin kontrolü altındaydı.
 Kraliçe Elizabeth döneminde toplumun üçte biri veba, malarya ve tifo gibi hastalıklar nedeni ile ölmekteydi. Yoğun şekilde izlenen bu hastalıklarının başlıca nedeni özellikle Londra gibi büyük şehirlerde yeterince temizliğin olmamasıydı. Sokaklar çöpler ile dolu ve her yerde insan ve hayvan atıkları mevcuttu. Sokaklarda ve evlerde cirit atan çok sayıda fare izlenmekteydi. Bunun yanı sıra çöplerin bir kısmı ve insan dışkıları Thames nehrine dökülüyordu. Bu dönemde yaşayan halkın temizlik koşulları çok kötü olup halk bir yıl içinde ortalama iki veya üç banyo yapıyordu. Tuvalet sonrası temizlik için çimen, saman ve ot kullanılırken,  pislikten ve vücut atıklarından doğan kokuları bastırmak için değişik kokulu otlar ve çiçekler parfüm olarak kullanılmaktaydı.  İçecek olarak genellikle şarap ve bira tercih ediliyor  ve su çok daha az içiliyordu. Yemek olarak köylerdeki insanlar daha dengeli beslenirken üst sınıfa ait insanlar proteinden oldukça zengin et ağırlıklı besleniyorlardı. Protein ağırlıklı beslenen kişilerde çok sık olarak böbrek taşı ve gut hastalığı izleniyordu.
Elizabeth döneminde tıp oldukça basitti ve doktorlar hastalıklara neden olan sebepleri bilmiyorlardı. Doktorların tıp bilgisi Aristo ve Hipokrat öğretilerini temel alan eski çağ bilgilerine dayanıyordu. Vebaya (“Yersinia pestis”) neyin neden olduğunu bilmiyorlardı ve vebalı hastaya yapabildikleri tak müdahale hastanın pis kanını akıtmak yönündeydi.
Mide ağrısı çeken hastalara nane, pelin otu, balsam yağı kullanılırken,  gül, adaçayı ve lavanta baş ağrıları için kullanılıyordu.  Antiseptik olduğuna inandıkları için yaraların tedavisinde sirke kullanılırdı .  Bu dönemde insan ömrü normalden çok daha kısaydı. Zenginler için ortalama yaşam süresi 35 iken fakirlerde bu yaş ortalama 25 yaşa kadar düşmekteydi. Çocuk ve bebek ölümleri çok yüksek seviyelerde izlenirken halkın %40’ı buluğ çağına ulaştığında ölmüş oluyordu. 

DERLEYEN: DR. B. HANDAN ÖZDEMİR